Hayattan keyif almak için beklemeye gerek yok. Sevdiklerine zaman ayır. Negatif insanları yavaş yavaş çıkar hayatından. Yapmaktan zevk aldığın şeyleri yap, ye iç, gez dolaş. Çünkü geçip giden bir saniyenin bile tekrarı yok.
29 Aralık 2010 Çarşamba
Havuçlu Ispanak
Arkadaşlar diyeceksiniz ki madem yemeğinin fotoğrafını çekeceksin, yaldızları silinmeye başlamış tabağa neden koydun.. Ahh varya o tabaklar benim için öyle değerli ki rahmetli babamın sünnetinde hediye gelmiş o dört tabak.. Babannem ben evlenirken bana vermişti kocanla yemeğini yersin beni anarsın demişti... 12 yıldır kullanıyorum, tabi artık makinaya gire çıka silinmeye başladı yaldızları ama kıyıp atamıyorum da .. bak yine andım ikisini de nur içinde yatsınlar..
Şimdi gelelim yemeğe uzun zamandır ıspanağı havuçlu pişiriyorum hem ıspanağın burukluğunu alıyor, hem lezzet katıyor hemde vitamin değeri artıyor. Soğanı kavuruken içine bir havucu rendeleyiveriyorum, hem göz zevkime hem damak tadıma hitap ediyor. Afiyet Olsun...
26 Aralık 2010 Pazar
Patatesli Poğaçalar
Ağacımız süslendi
Balıklar tava..ve tabiki salata
25 Aralık 2010 Cumartesi
Kazandibi
Sütlü tatlılar özellikle de kazandibi favori tatlımdır
bende evde yapayım diyenler için bir tarif
1 lt süt
10 yk şeker
2 yk nişasta
3 yk un
1 paket vanilya
Önce muhallebiyi pişirip 5 dak. kadar mikserle çırpıyoruz.
Daha sonra margarin ile yağlayığ şeker serptiğimiz tepsiyi ocakta şekerler karamelize olana kadar yakıyoruz...
Muhallebiyi kaşıkla yavaş yavaş tepsiye yayıyor göz göz olunca ocağı kapatıyoruz.
Muhallebiyi kaşıkla yavaş yavaş tepsiye yayıyor göz göz olunca ocağı kapatıyoruz.
Buzdolabında soğutup, dikdörtgen parçalara kesip rulo yaparak servis tabağına alıyoruz.
AFİYET OLSUN...
24 Aralık 2010 Cuma
22 Aralık 2010 Çarşamba
Hayat yalnız biz izin verdiğimiz gibi geçer...
Meksika’da İnka tapınaklarına çıkmak isteyen Avrupalı bir grup arkeolog, birkaç yerli rehberle yola koyuluyor. Dağın tepesindeki tapınaklara giden uzun yolu, kısa bir sürede yarılıyorlar. Aynı hızla tempoyla biraz daha yol aldıktan sonra, yerliler kendi aralarında konuşup birden yere oturuyor ve böylece beklemeye başlıyorlar. Tabii Avrupalı arkeologlar buna bir anlam veremiyorlar.
Saatler sonra, yerliler kendi aralarında konuşup tekrar yola koyuluyor ve sonunda tepenin üstündeki görkemli İnka tapınaklarına geliyorlar.
Arkeologlardan biri, yaşlı rehbere soruyor; “hiç anlayamadım, niye yolun ortasına oturup saatlerce yok yere bekledik? “
Yaşlı rehberin cevabı o kadar güzel ki; “çok kısa sürede çok hızlı yol aldık, ruhlarımız bizden çok uzakta kaldı. Oturup ruhlarımızın bize yetismesini bekledik...”
Niye içimiz de hep bir eksiklik duygusuyla yaşadığımızı, niye mutlu olmayı beceremediğimizi, niye kendimiz olmayı başaramadığımızı ve “niye” ile başlayan daha bir dolu sorunun cevabını açıkça veriyor İnkalar’ın yaşlı torunu.
Çünkü bu aptal hayat içinde o kadar hızla yol alıyoruz ki, ruhumuz çok arkada kaldı, hatta onu nerelerde unuttuğumuzu bile hatırlayamıyoruz. Çocuğunu kaybeden annelerin çılgınlığında bir sağa bir sola saldırıyoruz hepimiz, ama bir farkla, biz neyi aradığımızı bile bilmiyoruz... Herkes bir arayış içinde, ama hiç kimse ne aradığını bilmiyor. Sanıyoruz ki cok paramız, sürekli yükselen bir kariyerimiz, bahçeli bir evimiz, spor bir arabamız olunca biz de çok mutlu olacağız.
Hadi maddeciliği bir kenara bırakalım; niye herkes aşktan şikayetçi? Çevremiz de kaç kişinin aşk hayatı iyi gidiyor? Eminim parmakla sayılacak kadar azdır. Ve eminim hic kimse yanlışın nerede olduğunu da bulamıyordur. Ben ten uyuşması kadar ruh uyuşmasının önemine inanırım. Hatta insanların eş ruhlarının olduğuna bile inanırım. Ama ruhları olmayan bedenler birbirleriyle ne kadar uyuşabilir ki?
Evet, önce göz görür fakat ancak ruh sever. Ayrıca ruhumuz olmadan eş ruhumuzu bulmak gibi bir şansımız olmadığına da eminim... İşte bu yüzden icimiz de sürekli bir eksiklik duygusuyla yaşıyoruz hepimiz. İşte bu yüzden sürekli duvarlara çarpıp,çarpıp kendimizi kanatıyoruz ve işte bu yüzden mutluluğu bir türlü yakalayamıyoruz... Gerçekte hIz çağında yaşıyoruz. Her şey o kadar hızlı geçiyor ki, ne işe , ne arkadaşlarımıza, ne ailemize, ne çocuğumuza, ne kendimize yeterince vaktimiz kalmıyor. Akrep ve yelkovanla yarış halindeyiz. Bu yüzden bütün ilişkiler yarım yamalak, bütün sevgiler bölük pörçük. Sevmeye bile vaktimiz yok bizim. Oysa teknolojinin nimetlerinden fazlasıyla yararlanıyoruz. Ne çamaşır yıkıyoruz ne de bulaşık, çayımızı kahvemizi makineler yapıyor. İşlerimizi bir telefon, bir faksla hallediyoruz. Uçaklar bizi iki saat içinde dünyanın bir ucuna taşıyor. Hatta artık gitmeye bile gerek yok, internetle dünya elimizin altında. Ama yine de vaktimiz yok işte!
Bence doğanın kara bir laneti bu. Biz ondan uzaklaştıkça, o da bizden bütün zamanları çalıyor. Milan Kundera “yavaşlık” adlı kitabında; ”yavaşlık hep aldatır,hızlılık ise unutturur” diyor.
Telefon hızlılık mesela, konusulanları, söylenenleri unutturur. Mektupsa yavaşlık, hep vardır ve hep hatırlatır. Ben kendi adıma her zaman yavaşlıktan yanayım. Mesela uçaklardan hiç hoşlanmam, yeni bir şehre, yeni bir iklime hazırlanmaya, hatta hayal kurmaya bile vakit bırakmıyor bana ”Küt” diye başka bir hayatın içine giriveriyorum. Ve en kötüsü de dönüşler, daha ayrılığın hüznünü bile yaşamadan İstanbul’da olmak sahiden de cok tatsız. Tabii ki ruhumun beni terk edip oralarda kalması da cok normal. Oysa trenler karanlık geceyi yırtan keskin düdüğü, uykuda olanlara yolculuk düşleri gösteren kara trenler... Dağları bölen, nehirlerle yarışan, köprülerden geçen, agaçları selamlayan, cocuklara el sallayan, güne bakanlara göz süzen, geçmişin hüznünü, geleceğin umudunu yaşatan, yolcularına yepyeni dostluklar hazırlayan kara trenler var bir de.
Uçak değil, tren olmak istiyorum. Böylece ruhum benden hiç ayrılmaz. Evet freni patlamış kamyon gibi yaşamanın hiç anlamı yok. Ayağımızı gazdan yavaş yavaş çekelim ve biraz mola verip ruhumuzun da bize yetişmesini bekleyelim artık. Aceleye ne gerek var?
Hayat yalnız biz izin verdiğimiz gibi geçer. İyi ya da kötü hızlı ya da yavaş... Her şey bizim elimizde, sevgi de, aşk da, basarı da. Ama ancak kendi ruhumuzla buluştuğumuzda...
Can DÜNDAR
Saatler sonra, yerliler kendi aralarında konuşup tekrar yola koyuluyor ve sonunda tepenin üstündeki görkemli İnka tapınaklarına geliyorlar.
Arkeologlardan biri, yaşlı rehbere soruyor; “hiç anlayamadım, niye yolun ortasına oturup saatlerce yok yere bekledik? “
Yaşlı rehberin cevabı o kadar güzel ki; “çok kısa sürede çok hızlı yol aldık, ruhlarımız bizden çok uzakta kaldı. Oturup ruhlarımızın bize yetismesini bekledik...”
Niye içimiz de hep bir eksiklik duygusuyla yaşadığımızı, niye mutlu olmayı beceremediğimizi, niye kendimiz olmayı başaramadığımızı ve “niye” ile başlayan daha bir dolu sorunun cevabını açıkça veriyor İnkalar’ın yaşlı torunu.
Çünkü bu aptal hayat içinde o kadar hızla yol alıyoruz ki, ruhumuz çok arkada kaldı, hatta onu nerelerde unuttuğumuzu bile hatırlayamıyoruz. Çocuğunu kaybeden annelerin çılgınlığında bir sağa bir sola saldırıyoruz hepimiz, ama bir farkla, biz neyi aradığımızı bile bilmiyoruz... Herkes bir arayış içinde, ama hiç kimse ne aradığını bilmiyor. Sanıyoruz ki cok paramız, sürekli yükselen bir kariyerimiz, bahçeli bir evimiz, spor bir arabamız olunca biz de çok mutlu olacağız.
Hadi maddeciliği bir kenara bırakalım; niye herkes aşktan şikayetçi? Çevremiz de kaç kişinin aşk hayatı iyi gidiyor? Eminim parmakla sayılacak kadar azdır. Ve eminim hic kimse yanlışın nerede olduğunu da bulamıyordur. Ben ten uyuşması kadar ruh uyuşmasının önemine inanırım. Hatta insanların eş ruhlarının olduğuna bile inanırım. Ama ruhları olmayan bedenler birbirleriyle ne kadar uyuşabilir ki?
Evet, önce göz görür fakat ancak ruh sever. Ayrıca ruhumuz olmadan eş ruhumuzu bulmak gibi bir şansımız olmadığına da eminim... İşte bu yüzden icimiz de sürekli bir eksiklik duygusuyla yaşıyoruz hepimiz. İşte bu yüzden sürekli duvarlara çarpıp,çarpıp kendimizi kanatıyoruz ve işte bu yüzden mutluluğu bir türlü yakalayamıyoruz... Gerçekte hIz çağında yaşıyoruz. Her şey o kadar hızlı geçiyor ki, ne işe , ne arkadaşlarımıza, ne ailemize, ne çocuğumuza, ne kendimize yeterince vaktimiz kalmıyor. Akrep ve yelkovanla yarış halindeyiz. Bu yüzden bütün ilişkiler yarım yamalak, bütün sevgiler bölük pörçük. Sevmeye bile vaktimiz yok bizim. Oysa teknolojinin nimetlerinden fazlasıyla yararlanıyoruz. Ne çamaşır yıkıyoruz ne de bulaşık, çayımızı kahvemizi makineler yapıyor. İşlerimizi bir telefon, bir faksla hallediyoruz. Uçaklar bizi iki saat içinde dünyanın bir ucuna taşıyor. Hatta artık gitmeye bile gerek yok, internetle dünya elimizin altında. Ama yine de vaktimiz yok işte!
Bence doğanın kara bir laneti bu. Biz ondan uzaklaştıkça, o da bizden bütün zamanları çalıyor. Milan Kundera “yavaşlık” adlı kitabında; ”yavaşlık hep aldatır,hızlılık ise unutturur” diyor.
Telefon hızlılık mesela, konusulanları, söylenenleri unutturur. Mektupsa yavaşlık, hep vardır ve hep hatırlatır. Ben kendi adıma her zaman yavaşlıktan yanayım. Mesela uçaklardan hiç hoşlanmam, yeni bir şehre, yeni bir iklime hazırlanmaya, hatta hayal kurmaya bile vakit bırakmıyor bana ”Küt” diye başka bir hayatın içine giriveriyorum. Ve en kötüsü de dönüşler, daha ayrılığın hüznünü bile yaşamadan İstanbul’da olmak sahiden de cok tatsız. Tabii ki ruhumun beni terk edip oralarda kalması da cok normal. Oysa trenler karanlık geceyi yırtan keskin düdüğü, uykuda olanlara yolculuk düşleri gösteren kara trenler... Dağları bölen, nehirlerle yarışan, köprülerden geçen, agaçları selamlayan, cocuklara el sallayan, güne bakanlara göz süzen, geçmişin hüznünü, geleceğin umudunu yaşatan, yolcularına yepyeni dostluklar hazırlayan kara trenler var bir de.
Uçak değil, tren olmak istiyorum. Böylece ruhum benden hiç ayrılmaz. Evet freni patlamış kamyon gibi yaşamanın hiç anlamı yok. Ayağımızı gazdan yavaş yavaş çekelim ve biraz mola verip ruhumuzun da bize yetişmesini bekleyelim artık. Aceleye ne gerek var?
Hayat yalnız biz izin verdiğimiz gibi geçer. İyi ya da kötü hızlı ya da yavaş... Her şey bizim elimizde, sevgi de, aşk da, basarı da. Ama ancak kendi ruhumuzla buluştuğumuzda...
Can DÜNDAR
18 Aralık 2010 Cumartesi
Sıcacık Poğaçalar
Yine bir haftasonu ve yeni bir poğaça tarifi
biz bu tarifi çok seviyoruz
ister boş yapıp arasını keserek peynir ve maydanozla süsleyin
ister dilediğiniz iç malzemeyle pişirin
yumuşacık çok seveceksiniz
Malzemeler
2 su bardağı ılık süt
1 su bardağı sıvı yağ
1 paket toz maya
1 yumurta (sarısı üzerine sürmek için ayrılacak)
1 kahve fincanı toz şeker
1 tatlı kaşığı tuz
Aldığı kadar un
Yapılışı: Tüm malzemeler karıştırılarak yumuşak bir hamur elde edilir.
Hamur 15 dakika dinlendirilir. Sonra şekil verilir ben yarısını patatesli, yarısını peynirli yaptım o yüzden bazıları yuvarlak :)
Fırın tepsisinde yarım saat kadar daha bekletilir ve yumurta sarısı sürülüp susam serpilerek fırına verilir. AFİYET OLSUNNN.....
17 Aralık 2010 Cuma
15 Aralık 2010 Çarşamba
Zeytinyağlı Brokoli
Geçenlerde sevgili Aylin'in bloğunda gördüğüm mutlaka yapmalıyım dediğim bir tarif bu... ailecek çok beğendik teşekkürler Aylin... http://www.yemekkvakti.blogspot.com/
Önce soğanı, 1 diş sarımsağı ve havucu soteledim. 1 adet kesme şeker tuz ve yarım limon suyunu ilave ettim. 1 adet patates ve brokolileri de sapları aşağıya gelecek şekilde ekledikten sonra 1,5 bardak su ilave ederek pişirdim. AFİYET OLSUNNNN...
Beşamel Soslu Karnıbahar
Kurşun Kalem
Ninesini bir mektup yazarken izleyen cocuk sordu:
- "Yasadiklarimiz icin bir hikaye mi yaziyorsun? Yoksa benim hakkimda mi?" Ninesi yazmayi kesti ve torununa soyle dedi:
- "Aslinda, senin hakkindayaziyorum. Fakat kelimelerden daha onemlisi, kullandigim Kursun Kalem. Umarim buyudugunde sen de bu kursun kalem gibi olursun." Cocuk merakla kursun kaleme bakti. Ozel bir kalem gibi gorunmuyordu.
- "Fakat daha once gordugum diger kursun kalemler ile ayni!"
- "Bu, senin nasil baktigin ile alakali. Kursun Kalemin 5 onemli ozelligi vardir, ki sen onlara sikica tutundugunda omrun huzur icinde gececektir."
Birinci ozellik: Harika seyler yapabilirsin ama attigin adimlari yonlendiren bir el oldugunu asla unutma. Bizim icin bu el Tanridir ve her zaman kendi kudretiyle bizi O yonlendirir.
Ikinci ozellik: Zaman zaman her ne yaziyorsam durmam ve kalemin ucunu acmam gerekir. Bu kaleme biraz aci cektirse de sonucta daha sivri olmasini saglar. Bu yuzden bazi acilara gogus germeyi ogrenmelisin, bu acilar seni daha iyi bir insan yapar.
Ucuncu ozellik: Kursun kalem, yanlis bir sey yazdiginda bunu bir silgiyle silmene her zaman olanak tanir. Yaptigimiz bir seyi sonradan duzeltmenin kotu bir sey olmadigini anlamalisin, aksine bu bizi adalet yolunda tutmaya yarayan en onemli seylerden biridir.
Dorduncu ozellik: Kursun kalemin en onemli kismi, kalemin yapildigi ahsabi ya da disari yansiyan sekli degil, icerisinde yer alan kursunudur. O yuzden her zaman kendi icine bakmali, en cok onu korumalisin.
Besinci ozellik: Her zaman bir iz birakmasidir. Ayni sekilde sen de hayatta yaptigin her seyin bir iz birakacagini bilmeli ve her hareketinin farkinda olmalisin.
Paulo Coelho
GÜNAYDINNNNNNNNNNN
Basit yaşayacaksın…
Mesela susayınca su içecek kadar basit.
Dört çıkacak, ikiyi ikiyle çarptığında.
Tek düğmesi olacak elindeki cihazın; tek bir düğme, tek bir cümle gibi; sevince lafı dolandırmadan söylediği”seni seviyorum” gibi.
Basit bir öpücük yetecek sana; basit sıcak bir öpücük ve o öpücükle dolacak tüm günlerin, tüm düşlerin.
O öpücük için yapacaksın hayatının kavgasını, o öpücük için yiyeceksin hayatının dayağını.
Kabak çekirdeği verecek sana rakamların veremediği mutluluğu.
El yazısıyla yazılmış eğri büğrü bir mektup olacaken değerli kâğıdın; hep yanında taşıdığın, atmaya kıyamadığın.
İki harekette giyiniverecek, iki harekette soyunuvereceksin.
Kısacık olacak uyanman ve yola çıkman arasında geçen süre; kısacık olacak
Sıcacık kollara dolanman ve yolculuklara çıkman arasında geçen süre..
Kendin bile anlayabileceksin yazdıklarını; bakışların bile anlatabilecek kendini.
Beklentilerin de basit olacak.
Kaf Dağı’nın önünde bekleyecek mutluluklar.
Bir ıslıkta bulabileceksin en uzun dostluk romanını; ya da bir damla gözyaşı yaşatacak sana en ucuz aşk romanını.
Pankreasının sağlığına dua edeceksin kapatırken gözlerini.
Zafer işareti yapacaksın tuvaletten çıkarken.
Bir kaşarlı tost olacak aradığın.
Nasıl oturacağını bilemediğin sofrada; parmakların olacak en kıymetli çatalın.
Yine, aynı parmaklar çözecek en karmaşık denklemleri.
İskender’in kılıcı duracak avukat rehberinin yanında.
Bir filarmoni orkestrası veremeyecek sana kontrplak bir gitarda, doğru basılmış bir “fa diyez”in mutluluğunu.
Makyajın ilk “a” sına kadar bilmen yetecek.
Temizlik kokacak en pahalı parfümün
“Bilmiyorum” diyebileceksin bilmediğinde ve çok normal olacak onu da bilmeyişin.
Tek dereden su getirmen yetecek, bir “istemiyorum” diyebilmeye.
Tek dereden su getirmen yetecek, bir “istemiyorum” diyebilmeye.
Ne durduğu fark etmeyecek abanın altında..
Saatin, sadece saati gösterecek;
Telefonunu sadece telefon etmek için kullanacaksın.
Küçük bir not defteri olacak bilgini en hızlı sayan..
Basit yaşayacaksın, basit.
Basit yaşayacaksın, basit.
Sanki ..
Yaşamın bir gün sona erecekmiş gibi basit…
Çay, simit ve peynirle..
Çay, simit ve peynirle..
.
Nazım Hikmet
Nazım Hikmet
12 Aralık 2010 Pazar
İki Renkli Tatlı
1 paket vanilyalı pudingi 2 su bardağı süt ile pişirip borcama alıyoruz.
Üzerine bisküvi yada meyva dilimleri diziyoruz (ben çokoprens ufaladım)
1 su bardağı vişne suyunu 2 su bardağı su ve yarım su bardağı nişasta ve yarım su bardağı şeker ile pişirip üzerine döküyoruz muz dilimleri ile süsleyip 3-4 saat buzdolabında dinlendirip servis yapıyoruz. AFİYET OLSUN...
Muska Börek
İşte bir tatil günü ve sizlerle paylaşmak istediğim
börek ve tatlım
Muska Börek
Bir kasede sıvı yağ ve su eşit miktarda karıştırılır. Yufka masanın üzerine açılır, bu karışım gezdirilir. Sonra yufkanın açmadan önceki ilk halini alana kadar her katlandığında bu karışım ile ıslatılır. Kare olan ilk haline geldiğinde 4 eşit parçaya bölünür kaşar loru ve maydanoz karışımı içine konup, muska şeklinde katlanır. Yumurta sarısı sürülerek 180 derecede kızarana kadar pişirilir. AFİYET OLSUN...
11 Aralık 2010 Cumartesi
Bursa ve kar...
10 Aralık 2010 Cuma
7 Aralık 2010 Salı
Kıymalı Börek
Yufkanın bir tanesi tepsiye serilir. 1 şişe soda, 1 çay bardağı sıvı yağ ve 1 çay bardağı süt ile hazırlanan karışım ile bölünerek kat kat koyulan yufkalar ıslatılır. Arasına hazırladığımız börek içi konulur tekrar yufkalar parçalanıp kat kat ıslatılarak koyulur. En üsteki yufka bölünmeden serilir. Kalan karışıma 1 yumurta ilave edilip çırpılır ve böreğin üzerine bolca sürülür. Afiyet olsunnn...
6 Aralık 2010 Pazartesi
Kek
Etli Bamya
Önce et pişirilir sonra soğanla kavrulur. Daha sonra bol domates rendesi ile harmanlanan bamyalar ilave edilir arzuya göre limon suyu, tuz ve su eklenerek pişirilir.
Tabiki bamyalar dondurucudan :)
Bamyaları önce yıkıyor sonra bolca rendelediğim domatesin içine ayıkladığım bayramları koyuyorum. Karıştırıp sararana kadar ateşte tutuyorum. Sıcak sıcak buzdolabı poşetlerine doldurup soğuyunca dondurucuya kaldırıyorum. Böylece ne uzuyor ne de dağılıyor.
Düğün Çorba
YENİ BİR HAFTAYA GÜNAYDINNNN
Hoşgeldiniz
Dışardan bakıp da yanlış anlama;
Biz de sizin gibi normal biriyiz...
Dünyanın malına gönül bağlama;
Nihayet hepimiz bir seferiyiz...
Bu yuva herkezi basar bağrına,
Düşman bile olsak durma kapıda...
Muhabbet dermandır gönül ağrına,
Sevdayı yaşarız biz bu yapıda...
Allah verdi bize şükürler olsun;
Herkese daha çok verir İnşallah...
Her seven dengini dileriz bulsun;
Gerçek kıymet bilen... bilir İnşallah...
Küçücük dünyamız mutluluk dolu;
Her mevsim çiçekler kokar burada...
Yarının gülpembe mutluluk yolu;
Kıvrım kıvrım sessiz akar burada...
Başka sevdalarla kaynar çorbamız,
Bir fincan kahve, bir bardak çay yeter...
Görünen farkımız şu ten urbamız,
Her insan sonunda bir yere gider...
Dosta dost, düşmana yine de dostuz;
Bir yudum saadet... Şükür Allah’a...
Hatasız kul olmaz... biz de bir kuluz;
Bu sayılmaz... yine gelin bir daha...
Yazarı bilinmiyor, Alıntıdır.
4 Aralık 2010 Cumartesi
Yağlı Kurabiye
Malzemeler
1 paket yumuşak margarin
1 çay bardağı çiçek yağı
4 yemek kaşığı pudra şekeri
4 yemek kaşığı nişasta
Aldığı kadar un
.
Yapılışı
Malzemeler karıştırılıp kulak memesi yumuşaklığında
bir hamur elde edene kadar yoğurulur...
Daha sonra hamur altı eşit parçaya bölünür
sert bir zemin üzerinde rulo yapılır
ve çatal yardımı ile üzeri çizilir
.
Sonra verev olarak istenilen büyüklükte kesilir
..
önceden ısıtılmış fırında pişirilir
30 Kasım 2010 Salı
28 Kasım 2010 Pazar
Tavuklar Fırında :)
Hafta sonları mutfağa daha fazla zaman ayrılıyor ve damakta kalanlar, yeni lezzetler sofralarımızda yerini alıyor... İşte bizim mutfaktan bu haftasonu karelere takılanlar...
Tavuklar önce 1 tatlı kaşığı salça, 1 yemek kaşığı yoğurt, kekik, karabiber, sarımsak, zeytinyağ ve tuz ile terbiye edildi, daha sonra fırına atıldı bilginize....
Pırasalı Börek
27 Kasım 2010 Cumartesi
Örgülü Çörek
Eski fotoğraflara bakarken kızımın doğumgünü resimleri elime geçti. Her yıl doğumgününde babannesinden örgülü çörek yapmasını ister baktım bir karede örgülü çörek çekilmiş
hemen paylaşmak istedim... Sofra dergisinden aldığımız bir tarifti.
.
hemen paylaşmak istedim... Sofra dergisinden aldığımız bir tarifti.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
1 pk oda sıcaklığında margarin
1 su bardağı yoğurt
1 çk karbonat
Bir tutam tuz
1 adet yumurta
Bir tutam toz şeker
Aldığı kadar un
.
içine
4 patates
1 soğan
1 fincan sıvı yağ
2 çk salça
tuz, karabiber ve nane
üzeri içinde 1 adet yumurta ve çörekotu
Hamuru yoğurup on dakika dinlendirin
ceviz büyüklüğünde 20 parçaya bölün
çay tabağı büyüklüğünde oval olarak açın
kenarlarını bıçakla çizikler atarak kesin
iç malzemeyi koyup
kesilen kenarları yukardan başlayarak üst üste kapatın
yumurta sarısı sürüp çörek otu serptikten sonra
üzeri kızarana kadar pişirin
AFİYET OLSUN
26 Kasım 2010 Cuma
Mimlendimmm :)
Sevgili Gülcan beni mimlemiş
çok teşekkür ediyorum .
Bakalım bana neler sormuş ? :)
Bakalım bana neler sormuş ? :)
1-En sevdiğim kelime ? Sevgi
2-Nefret ettiğim kelime? Yalan
3-Beni heyecanlandıran ? Hayallerim
4-Heyecanımı ? Asla kaybetmem
5-En sevdiğim ses? Yavrularımın doğduğu andaki ilk ağlaması.
6-Nefret ettiğim sesler? cak cak çiğnenen sakız sesi :), iç gıcıklayan sesler7-Hangi mesleği yapmak istemezdim?Muhasebeci olmak istemezdim sayılarla uğraşmayı hiç sevmem
8-Hangi doğal yeteneğe sahip olmak isterdim?İnsanların yüzüne baktığımda o an ne düşündüklerini görmek isterdim9-Kendim olmasaydım kim olmak isterdim? İyilik perisi olmak isterdim.10-Nerede yaşamak isterdim?Bodrum Bodrummm ....11-En önemli kusurum?Kendimden çok başkalarını düşünmem.12-Bana en fazla keyif veren kötü huyum?Sevdiklerimi kızdırmak.13-Kahramanım?Eşimmm ;)14-En çok kullandığım kötü kelime?ohaa (utanma ikonu yok mu burda ya)15-Şu anki ruh halim?Huzurlu16-Hayat felsefemi ne özetler?Kaliteli yaşam
17-Mutluluk rüyam nedir?Para ve zaman özgürlüğüne aynı anda sahip olmak.
18-Bence mutsuzluğun tanımı?Sevdiklerine güvenmeden yaşamaya çalışmak.
19-Nasıl ölmek isterdim?Uykuda hiç acı hissetmeden
20-Öldüğüm zaman cennete gitseydim Allahın bana ? Sen buraya aitsin :)
demesini isterdim.
Şimdi sıra benim mimlediğim arkadaşlarıma geldi?
Daha önce kimler mimlendi bilmiyorum.
Mimlenenler tekrar cevaplamıyor sanıyorum... Sevgiler
1-Mis kokulu lezzetler
2-Değişik tatlar
3-Mandalin Çıkmazı
4-Maydanoz
5-Arka mahalle ile bir gün
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)